0

Hüzün Günü!

Tarih 8 Haziran 632’yi gösteriyordu. Alemlerin Sultanı Hz muhammed SAV’in dünyada ki son günüydü. Alem O’nun ayrılığın hüzüntüsüne yaşamaya başlamıştı bile. Güneş ve Ay O’nun nur cemalini son kez görüyordu. Ümmeti O’nu son kez görüyordu. Bu dünyadan ayrılmadan önce eşi Hz Ayşe annemize ümmeti için son isteklerini söylüyordu. “Ümmetim namazlarına devam etsin. Namaz, namaz, namaz… “ 23 yıllık kısacık peygamberlik hayatından tüm dünyaya İslam’ı anlattı.  Elhamdülillah 1379 yıl sonra O’nun getirdiği bu yüce din yine ilk günkü güzelliğiyle, paklığıyla yayılmaya devam etmekte.

Peygamber Efendimizin vefatının 1379. yıldönümünü Salavatlarla, dualarla anıyoruz.

O hüzün günü ile ilgili aşağıdaki kısa yazıyı okuyabilirsiniz dostlar !

Peygamberimizin Hastalanması

Peygamberimiz son haccını yaptıktan iki ay kadar sonra Cennetül-baki adı verilen mezarlığa gitmiş, burada dua etmişti. Ziyaretten bir gün sonra hastalandı. Hastalığı onüç gün devam etti. Bu sürede, kendisini ziyarete gelen Müslümanlara öğütler veriyor, kendisinin bir insan olduğunu, herkes gibi öleceğini hatırlatıyor, ölümünden sonra eski cahiliye günlerine dönmemeleri konusunda uyarıyordu.

Peygamberimiz kul hakkı konusunda çok titizdi. Ölümüne yakın insanları toplayarak şöyle dedi:

“–Ey insanlar, kimin sırtına kamçı vurmuşsam, işte sırtım gelsin vursun; kimin bende alacağı varsa, işte malım gelsin alsın. Bana en yakın olan dostum, burada benden hakkını isteyen veya gönül hoşnutluğuyla helal edendir. Ben Rabbime yüz akıyla kavuşmayı umuyorum.”

Peygamberimiz daha sonra şöyle dedi:

“–Allah beni dünya ile kendi katı arasında özgür bıraktı. Bu kul, Allah katında olanı tercih etti.”

Hz. Ebu Bekir, Peygamberimizin en yakın dostuydu. Onun sözlerinin her bir harfi yüreğine işliyor, sürekli ağlıyordu.

Peygamberimiz son günlerinde mescide çıkamayacak kadar ağırlaştı. Kendi yerine Hz. Ebu Bekir’i imam tayin etti.

Peygamberimizin Vefatı

Vefat edeceği gün, Peygamberimiz sanki iyileşmişti. Müslümanlar Hz. Ebu Bekir’in imamlığında sabah namazını kılıyorlardı. Peygamberimiz mescide açılan kapısını açtı. Onların namaz kılışlarını seyretti; yüzü aydınlandı. Tekrar odasına çekildi. Öğleye doğru ateşi tekrar yükseldi. Ateşini düşürmek için yanında bulunan kaptaki suya ellerini daldırıyor, yüzünü, boynunu ıslatıyordu. Bir taraftan da şöyle diyordu.

“–La ilahe illallah… Ölümün de şiddetlisi var… Allah’ım günahlarımı bağışla, bana merhamet et, beni yüce dosta kavuştur.”

Kızı Fatıma çaresizlik için ağlıyordu. Peygamberimiz ona:

“–Üzülme kızım, baban bugünden sonra bir daha hiç acı ve üzüntü çekmeyecek” dedi.

Peygamberimiz dilinden La ilah illallah cümlesini düşürmeyerek 13 Rebiulevvel 11 (8 Haziran 632) tarihinde Pazartesi günü vefat etti. Ölmeden önce son sözü: “En Yüce Dosta…!” kelimeleri oldu.

Peygamberimizin vefat haberini alan Hz. Ebu Bekir içeri girdi. Peygamberimizin örtülü yüzünü açarak kaşlarının arasından öperek doyasıya ağladı.

Derin acı içinde olan Müslümanlardan bazıları panik haldeydi. Hz. Ömer, paniğin önüne geçmek için kılıcını çekmiş:

“Kim Peygamber öldü derse, onu öldürürüm” diyordu. Hz. Ebu Bekir, derin acılar içinde olduğu halde, büyük bir sorumluluk örneği göstererek Müslümanlara şu konuşmayı yaptı:

Ey Müslümanlar! Sizden kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki o ölmüştür. Ama kim Allah’a kulluk ediyorsa bilsin ki Allah ebedidir.” Sonra Kur’an’ın şu ayetini okudu:

“Muhammed ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse siz geri mi döneceksiniz. Kim sözünden geri dönerse Allah’a hiçbir zarar veremez. Allah şükredenleri ödüllendirir.” (Zumer 30)

Bu konuşmadan sonra Müslümanlar sakinleşti. Devlet başsız kalmaması için, aynı gün Hz. Ebu Bekir halife seçildi.

Peygamberimizin cenazesini, damadı Hz. Ali yıkadı. Cenaze dışarı çıkarılmadı. Önce erkekler, sonra kadınlar Peygamberimizin cenaze namazını kıldılar. Peygamberimizin naaşı, onun bulunduğu yerde bir mezar kazılarak toprağa verildi.