0

Bazen kalmaktır, anlamak!

Yaklaşık üç ay önceydi.

Bir grup arkadaşımızla neredeyse imkansız olan, bir çok insanın aklının ucundan dahi geçirmediği, geçirse de cesaret edemediği bir hayal kurmuştuk. Bir hayalimiz vardı. Buna ulaşmamız gerekiyordu. Önce biz inandık ve bize inanacak yol arkadaşlarımız gerekiyordu…

Ve ilk hedef olarak hayal kurmuştuk, en kısa sürede Kudüs Ziyareti planlamalıydık, kolları sıvadık ve daha önce Kudüs’e çeşitli turlar düzenlemiş arkadaşlarımızla irtibata geçtik. Fiyatı ve tarihi belirledik ve duyuruya çıktık..

Heyecanımız vardı, Kudüs diye bir derdimiz vardı. Kudüs’le alakalı kitaplar alıp, videolar izlemeye başlamıştık. Kudüs derdimizi iyi anlamalı, iyi anlatmalıydık. İşin içine girdikçe heyecanlanıyor, heyecanlandıkça Kudüs gerçeğini anlıyor, anladıkça gitme arzumuz artıyordu.

Çevremize rağmen hayallerimizden vazgeçmedik, “ne işiniz var Kudüs’te, tehlikeli değil mi? Kudüs’e kadar umre’ye gitsenize…” gibi onlarca cümleye maruz kalmıştık. Kime hayalimizden bahsettiysek önce “ne alaka?” bakışını görmeden konuşmalar başlamıyordu bile. İnsanların Mescid-i Aksa’ya, Kudüs’e bakışını gördükçe ‘niçin gitmek istediğimizi‘ daha çok anlatan yazılar yazdık, girdiğimiz her ortamda Kudüs’ü anlattık, Kudüs yolculuğumuza daha da fazla heyecan kattık…

Tarih yaklaştıkça işin ciddiyeti artıyordu. Bu süreçte her konu Kudüs davasına çıkıyordu. Bizler Kudüs’ü, Mescid-i Aksa’yı anlattıkça insanlar bilinçlenmeye başlamıştı. Hatta daha önce ‘haberim olsa bende gelirim’ diyenlerin sayısı artmıştı. Rabbimize hamd olsun Mescid-i Aksa ile ilgili çevremizde bilinçlenme artmıştı.

Vize için İsrail’e başvurmamız gerekiyormuş. Yani İsrail’den İslam toprakları için izin almamız gerekiyormuş. Dedik tamam madem görmek için başvuru gerekiyor başvuralım. Ancak tur organizasyonunu yapan arkadaşlar “aman bu ara paylaşımlarınıza dikkat edin, İsrail Kudüs temalı çok öne çıkmayın!” gibi sözleri söyleyince “Ne alaka? Biz İsrail’i razı etmek için yaşamıyoruz, Biz Hak’kı razı etmek için yaşıyoruz. Bize ne İsrail’den” dedim..

Ve vakit yaklaşıyordu, heyecan doruktaydı, Kudüs için kurduğumuz grupta sürekli “vizeler çıktı mı?” diye sorular soruluyordu. Son 48 saate girmiştik ve artık açıklanmalıydı.

Ve gecenin bir saatinde açıklandı ve beklenen oldu İsrail bize ve bize yakın arkadaşlarımıza vize vermemişti!

..

Artık gitmeyeceğimiz kesinleşmişti…

Ve bir kez daha anladım ki o an, bazen kalmak, gitmekten daha çok anlatıyormuş hakikati. Bizim için henüz vakit gelmemişti, henüz sevdamıza vuslat vakti değildi. Henüz Kudüs için beklenecek zaman varmış. Ve belki de kavuştuğumuzda bitecek olan bu sevdanın bitmemesi için kavuşmamak gerekirmiş. Bir kez daha anladım ki Kudüs, gerçekten İslam’ın en yetim şehriymiş. Kudüs’ü daha çok anlamak ve anlatmak gerekiyormuş. Bir gün oraya abdestle girebilmek için daha çok çalışmak gerekirmiş. Bu red, İsrail’in reddi değil, Mescid-i Aksa’nın reddiydi. Bizi henüz kabul etmiyordu!

Sevdamızın Rabbi Allah bizimle

Biz vuslata kavuşmanın arzusunu yaşarken, vize reddini öğrendiğimiz o dakikalarda telefonumun galerisine bir fotoğraf düştü… Yaklaşık iki yıla yakın süredir hiç görüşmediğim bir arkadaşım bana Kabe’den “Ubeydullah Göktekin abime ve ailesine Kabe’den selam ve dua ile..” yazılı bir not gördüm, şaşırdım, en içten bir edayla Elhamdulillah dedim. İsrail’in bizi reddettiği anda, yüreğimizi hüzün kaplayan tam o anda diğer mescitlerin mekanı Kabe’den bir sıcak selam ve ferahlık gelmişti. Ne ben arkadaşımın Kabe’de olduğunu biliyordum, ne de benim Kudüs planım olduğunu arkadaşım biliyordu?

Rabbimin hikmeti ve zamanlaması her zaman ki gibi tam anlamıyla kusursuz işlemişti. Ve her zaman olduğu gibi bir kez daha Rabbim varlığını yüreğimizde hissettirdi. Rabbim ‘siz sevdanıza devam edin, kavuşmak elbet bir gün olacak’ mesajı vermişti hikmetiyle. Şehirlerin yetimine kavuşamadığımız tam o anda şehirlerin anası Mekke’den bir seda yükselmişti. Allah’ın selamı, esenliği, ferahlığı gelmişti.. Biz sevdamıza, derdimize kavuşmanın arzusu ile bizi davet edeceği güne kadar bekleyeceğiz. Bir kez daha anladık ki bu sevda çok büyük, aşılacak çok dağ, alınacak çok yol var.

Şimdi “İsrail’in riskli olarak gördüğü, vize vermediği o kul” olarak var gücümle Kudüs ve İslam davasını daha gür sesle haykırmaya, yaşamaya gayret edeceğim. Bugün bize vize vermeyerek almadığı o topraklara bir gün abdestimizle al bayrağımız öncülüğünde gireceğiz inşallah.

Şüphesiz Allah kendi mekanlarını korur. Biz dünya gözüyle o mekanlara kavuşmanın vuslatıyla sevdamızın Rabbinin razı olmasına talibiz…

Hep Düşünür Bazen Yazar

Ubeydullah GÖKTEKİN